Saklı dünyanın narin çiçekleri: Geyşalar

Pek çoğumuz Arthur Golden'ın ödüllü romanı Bir Geyşanın Anıları'nı okuduk veya romandan uyarlanan aynı isimli filmi seyrettik. Her ne kadar roman Japon kamuoyunda büyük infial yaratmış olsada, dikkatleri bu özel varlıkların dünyasına çektiği kesin

geyşa 00
geyşa 00

Pek çoğumuz Arthur Golden‘ın ödüllü romanı Bir Geyşanın Anıları’nı okuduk veya romandan uyarlanan aynı isimli filmi seyrettik. Her ne kadar roman Japon kamuoyunda büyük infial yaratmış olsada, dikkatleri bu özel varlıkların dünyasına çektiği kesin. 2. dünya savaşından sonra, o zamana kadar kapalı bir kutu olan Japonya ve Japon kültürü, Batı uygarlığında tam anlamıyla bir şok yaratmıştı. Özellikle Amerika’da trendler tamamen Uzakdoğu ve Japon kültürü üzerine belirleniyordu. Narin porselenler, işlemeli yelpazeler, tatami görünümlü döşemeler ve kimonolar o zamanın en moda aksesuarlarıydı. Ancak bütün bunların yanında Batı uygarlığı daha önce karşılaşmadığı kadar derin bir kültür ve sosyal kurallar bütünü ile sarhoş olmuştu. Peki geyşaların buradaki rolü neydi? Geleneksel Japon inancına göre erkekler eşlerine sadakat duymak zorunda değildi. Evlilikler genellikle ailelerin kararlaştırması ile belli bir amaca hizmet etmek için yapılırdı.

Kadınların görevi evi çekip çevirmek, kocalarının ve çocuklarının rahatını sağlamaktı. Günümüzde modern Japonya’da hala bu mantığa dayalı evlilikler yapılmaktadır. Bu durumun doğal sonucu olarak erkekler eşlerine saygı duymaya fakat aşkı başka kollarda aramaya başladılar. İmparator Heian döneminde başkentin Kyoto‘ya taşınmasının ardından -her zaman en güzel olana saygı duymak- ve bunu tutku haline getirmek yaygınlaştı. İşte geyşa kavramının ortaya çıkması bu tutkunun bir sonucudur. Elbette Geyşalar tarih sahnesine şu an oldukları durumda çıkmadılar. Geyşaların ataları Tayu adı verilen courtesan (kibar fahişe)’lardı. Tayular 12 kat ipek kimono altında sadece ayakları ve saçları açık olacak şekilde müşterilerin karşısına çıkar ve aralarından en zeki, kültürlü, görgülü olanına karar vererek “Sen, bu gece bana sen eşlik edeceksin!” diyerek onları seçerlerdi.

tayu
tayu

Geyşa kültüründe de müşteriyi seçme hakkı oldukça önemli bir kavramdır. Her önüne gelen geyşalarla vakit geçiremeyeceği gibi, bir kişi sırf zengin olduğu ve meşhur çay evlerine müşteri olma hakkı kazandığı için istediği geyşanın hizmetinden yararlanabilecek gibi bir kaide yoktur. Yazıma devam etmeden evvel, neden geyşa denilince akıllara hemen hayat kadınlarının geldiğini açıklamak istiyorum; 2. dünya savaşından sonra, mağlup olan Japonya’ya ayak basan Amerikalı askerler kendilerini adlarına geyşa denen ve bir ekmek parasına her türlü hizmeti sağlayabilecek kadınların arasında buldular. Savaş pek çok erkeği almış geriye yaşamak için başka bir yol bulamayan kadınlar kalmıştı. Müşterilerin ilgisini çekmek için kendilerine geyşa diyen bu hayat kadınları ileride her geyşa denildiğinde akıllara gelen imgelemin sorumlusu oldular. Japonya’da fuhuşun yasaklanmasından sonra, Tayuların sayısı giderek azalmaya başladı. Hali hazırda var olan Tayular ise çok fazla para ve zaman isteyen üstelik artık yasa dışı hale gelmiş bu mesleği bırakarak fuhuştan tamamen uzak yepyeni bir akımın öncüsü oldular; Geyşa Sanatı…

Geyşa demek geleneksel Japon sanatlarında usta olmak, kıyafetinin her kıvrımı, saçının her teli, attığı her adımla yürüyen bir sanat eseri olmak demektir. Geyşa eğitimi çok zor ve uzun bir süreçtir. Japonya’da sanatla ilgili öğretiler tamago (yumurta) stili ile yapılır, yani görerek kademe kademe öğrenmek… 2. dünya savaşından önce kızlar çok küçük yaşlarda ya aileleri tarafından geyşa evlerine satılırdı ya da geyşa evinin kendi kızı geyşalık eğitimine hak kazanırdı. Her iki şekilde de bu kızlar önce hizmetçi muamelesi görerek itaat etmeyi öğrenir daha sonra sanat okuluna devam ederlerdi. Geyşa sanatının en önemli hususu olan müşterilere hizmet kısmını ise Maiko olunca onlara ablalık yapan Geyşalar’dan öğrenirlerdi. Günümüzde sayıları oldukça azalan geyşalar hala aynı stilde eğitime devam etmektedir. Zorunlu eğitim nedeniyle eskisi gibi 7-8 yaşında değil, en erken 15 yaşında direk Maikoluk eğitimine başlarlar. (Maiko çırak geyşa veya yarım-mücevher demektir.) Geyşa evinde maiko olmaya hak kazanan kız,daima bir geyşa tarafından himaye edilir. Bu dönem onun için hem becerilerini geliştirme hem de şöhretini arttırarak potansiyel danna (koca anlamına gelen bu kelime geyşalar için hami,bakıcı anlamındaydı) adaylarına adını duyurma fırsatıdır. Maiko’nun yaptığı herhangi bir yanlış hareket her zaman ablası tarafından üstlenilir. Maikoların görünüşleri, saç stilleri ve kimono giyme şekilleri geyşalardan daha farklıdır. Ayrıca katıldıkları çay evi partilerinde geyşaların yarısı kadar ücret alırlar.

maiko
maiko
  • Henüz yeni Maiko olmuş bir geyşa adayı. Sadece alt dudağını boyamış olması statüsünü gösteriyor.

Günümüzde artık böyle bir uygulama olmasa da geçmişte bir geyşanın hayatında ki en önemli dönem yaka değişimi (erikae)dir. Maikoların kimonolarının yakaları kırmızı, geyşalarınki beyazdır. Bu yaka değişimini gerçekleştirebilmek için maiko’nun genç kızlıktan kadınlığa adım atmış olması gerekmekteydi. Bu uygulamaya mizuage deniliyordu ve teorik olarak maiko’nun bekaretinin açık arttırma yoluyla en yüksek fiyat veren kişiye satılması ile gerçekleşiyordu. Maikoların pek çoğu bu duruma itiraz etmek şöyle dursun, hevesle beklerlerdi, çünkü mizuage demek geyşa evine olan borçların ödenmesi ve tam manasıyla bir geyşa olmak demekti. Yeri gelmişken birazda geyşa ve müşteri arasındaki ilişkiden bahsedelim. Öncelikle geyşaların müşteriler ile yatmaya izinleri yoktu. Ancak danna-sama bu ayrıcalığa sahipti. Bir geyşa meslek hayatı boyunca en fazla 1-2 danna alır, daha fazlası ile şöhretine leke düşürmezdi. Danna sistemi geyşaların korkunç masraflarını karşılamak, hediyeler ve parası ödenmiş biraz boş zaman lüksünü içeriyordu. Karşılığında ise danna, kendine özel bir geyşanın her türlü hizmetinden faydalanabiliyordu. Yapılan anlaşmalarda asla aşka ve ihtirasa yer yoktu, bunlar küçültücü duygular olarak görülürdü. Kontratlar 5 yıllığına yapılırdı, çünkü erkeklerin aynı şeyden çok çabuk sıkılacakları göz önüne alınırdı. Ayrıca bu sistem erkekler içinde gurur vericiydi, bir geyşaya dannalık etmek övünç kaynağıydı.

Geyşalar asla evlenmez, evlenenler ise artık geyşalık yapmazlardı.

geyşa 3 ayak
Geyşa 3 ayak

Ne zaman bir geyşa fotoğrafı görsem o beyaz makyajın anlamını merak ederdim… Çok sonra o makyajın asıl amacını öğrendiğimde geyşa dünyasının nasıl bir ilüzyon evreni olduğunu, her şeyin güzellikle bezenip çirkin olana asla yer olmadığını anladım. Daha önce Geyşalığın canlı bir sanat eseri olma gayesi olduğundan bahsettik. Aynı şekilde geyşa makyajı da bu gayenin bir ürünü. Yüze yapılan beyaz makyaj geleneksel Japon tiyatrosu Noh‘dan ileri gelmektedir. Makyaj uygulanmadan önce tüm yüze bal mumu sürülür. Bu sayede mimik ifadeleri ortadan kalkmış olur. Daha sonra beyaz pudra tüm yüze ve boyun kısma sürülür. Sadece saç dipleri açıkta bırakılır, bu karşıdaki insana maske takmış bir kadın ile konuştuğunu hatırlatır. Boyun kısmına üçayak denilen özel şekil çizilir. Bu şekil, hem Japon erkekleri için bir kadının en çekici bölgesi olan boynunu görmeleri, hem de parmaklıklar ardında kalmış bir kadın görünümü vermek için önemlidir. Gözler ve kaşlar boyandıktan sonra kan kırmızı ruj ile dudaklar boyanır. Japonya’da kimonolar özel günler için giyilir. Fakat Geyşalar 7/24 kimono ile dolaştıklarından giyme usulleri sıradan bir ev kadınınkinden farklıdır. Ayrıca kimonolar desenlerine ve dokumalarına göre mevsimlere uygun olarak seçilirler. Örneğin sakura deseni taşıyan bir kimonoyu kışın giyen bir geyşa etrafta hoş karşılanmaz.

Geyşaların ücretlerine ohana adı verilir. Günümüzde saat başı olarak alınan bu ücret, şöhretli geyşalar için yarım saat hatta 15 dakika manasına gelmektedir. Eskiden partiye katılan her geyşa için bir tütsü çubuğu yakılırdı. Geyşanın kademesine göre 1,5 saat ila 15 dakika boyunca yanan bu tütsülerin ücreti daha sonra çayevi sahibesi tarafından müşteriden tahsil edilirdi. Elbette bir geyşa veya maiko ile atılan her adım ücrete dahil olduğundan faturanın korkunç rakamlara ulaşmasına şaşırmamak gerekir. Geyşalar yeri geldiğinde metres, yeri geldiğinde koruma oldular. Kyoto‘nun en meşhur geyşa bölgesi Gion‘da bulunan ve Japonya’nın en eski çay evlerinden biri olan İchiriki-tei, şöhretini geyşalara ve onların koruduğu efendisiz samuray Oishi Kuranosuke’ye borçludur. 47 Ronin efsanesi bugün bile dilden dile dolaşmaktadır.

Paylaş
Yorum Yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir