Japonya’da Meiji Dönemi

Meiji Dönemi Japonya için bir dönüm noktası onlar için bir çağ değişimi sayılacak, tarihin mihenk taşlarından biriydi.

Meiji Dönemi
Meiji Dönemi

Bu günkü yazım; Samurai X (asıl adı Rurouni Kenshin)  dünyasının geçtiği zaman olan Meiji Dönemi ile ilgili olacak. Bu animeyi izlediğim ilk günden beri bu döneme hep bir merak içinde olmuşumdur. Nasıl bir dönemdi, bu çatışmalar niye bu kadar fazla oluyor (anime abartıları konu dışı tabii ki de) hep kafamı kurcalamıştır.

Araştırmalarım sonucu farkına vardım ki; o çatışmalar gösterildiği kadar varmış. Ama başta şunu dile getirmem gerek; bu yazı, olayların çokluğu ve ayrıntısından dolayı uzun olacağından sizleri de sıkmak istemediğim için tek seferde değil iki kısımda anlatmayı planlıyorum. İlk kısımda Meiji dönemi öncesini, bu döneme neden gerek duyulduğundan  bahsetmeye çalıştım. İkinci kısımda ise; bu dönemin nasıl başladığını, dönemin neden meiji olduğunu, gerçekleşen olayları ve sonucundan bahsedeceğim.

Hadi yolculuğumuz başlasın.

Meiji Dönemi 1

Meiji Dönemi Japonya için bir dönüm noktası onlar için bir çağ değişimi sayılacak, tarihin mihenk taşlarından biriydi.

Öyle ki; bu dönem artık geride var olan askeri olsun siyasi olsun ya da diğer gelişim yönlerinden olsun köklü bir değişime girişin başlangıcı idi.  Tabii her şeyden önce; Meiji Dönemini en iyi şekilde anlayabilmek için, bu dönem öncesinde neler olduğunu neden böyle bir döneme geçiş yapıldığını bilmemiz gerekir.

Japonya’ya Meiji Dönemi’nden önce, Edo Dönemi hakimdi. Dönemin isminin bu olma sebebi, Tokyo’nun eski adı bu yıllarda Edo diye biliniyordu ve olaylar bu şehir çevresinde gerçekleştiğinden dolayı bu isimi almıştır.(Düşünsene jutsu isminin Edo tensei yerine Tokyo Tensei olduğunu) Bu dönemde Tokugawa adında öyle bir aile soyu var ki; bu dönemin 200 yıl devam etmesini sağlamış. Fakat; Meiji dönemi gereklilik sebebiyle dışa tamamen açık bir dönem olmasına karşın Edo Dönemi hakim olduğu süre boyunca bu döneme tamamen zıt olarak dış dünyaya keskin bir şekilde kapalıydı. Feodal bir düzen oluşturulmuş ve ülke bir bakıma Shogunların denetimi altındaydı. Ülke tüm kültürel askeri ekonomik gelişimini dışa kapalı kendi içinde gelişiyordu (içinde özünde iyi birisi ama kendisini dışa kapatmış, anti sosyal) Tabi durumun böyle olması Batılı devletlerin kültürel yayılım politikalarını Japonya’ya da uygulamaya çalışmalarından geri kalmamış.

İlk olarak 1549 yılında bir misyoner olan Saint Francis Xavier (evet evet Charles Xavier’ in büyük büyük dedesi) hristiyanlığı tanıtmış. Bu dönemin liderlerinden biri olan Toyotomi Hideyoşi amcamız ne kadar uğraşmışsa da zamanla toplam 300.000 Japon’un bu dine mensup olmasını engelleyememiş. Zaten yapılan bu adımdan sonra Portekizli, Fransalı, İspanyol tüccarlar yönünü bu ülkeye çevirmişler ve sıklıkla ziyaret etmeye başlamışlar. Paragrafın başında bu dönemin keskin bir şekilde dışa kapalı olduğunu söylemiştim; sebebi de batılı ülkelerin bu girişimlerine karşı alınan sert önlemlerdi. Öyle ki; Xavier fitne fesatçısının hristiyanlıkla ilgili girişimi bir süre sonra Shogunlar (komutan, kumandan benzeri rütbede bulunan kişi) tarafından ileride bir tehdit olabileceği şeklinde düşünülmüş ve  ülkede bulunan hristiyanlara karşı shogunların yönlendirmesiyle devlet tarafından sert yaptırımlar uygulanmış. Bununla da yetinmeyip, İspanyol ticari gemilerinin ülkeye girişi yasaklanmış hatta ülke dışına çıkışı ve gemi yapımları yasaklanmış.

Hal böyle iken; ülkede ki bu katı kurallar yüzünden milliyetçi kesimlerin türemesi kaçınılmaz olmuş. Bunun yanı sıra; Japonya’nın kıyı adalarında ortaya çıkan sosyal ve ekonomik durum sebebiyle hali hazırda bulunan feodal yönetimin çöküşünü hazırlamış. Bu çöküşün ilk adımı ise 1720 yılında Tokugawa mübareklerinden biz zat olan Yoşimune reis çıkardığı yeni bir yasa ile Avrupa’ya karşı olan yayın ve çalışmalarla ilgili yasağı kaldırmasıyla başlamış. Bu yıllarda ABD Japonya aralarındaki ilişkiyi sıkı halde tutmak için en çok efor sarf eden ülke idi. Öyle ki bu amaç için, o dönemde karaya vuran balina avcılarını kurtarmayı bile hedeflemişti. Bunun içinde ABD; Matthew Calbraith Perry komutasında dört gemiyle 1853 yılında bu gemicileri kurtarmak için resmi bir heyet gönderildi. Yapılan uzun görüşmeler ve ABD nin bitmek bilmeyen ısrarları sonucu 31 Mart 1854 yılında ticari antlaşma imzalanmış oldu. Buna bağlı olarak ABD de bir Japon Konsolosluğu kuruldu ve iki yıl sonra da japonya da ticaret heyetleri göndermeye başladı.

Olaya şöyle bir aktığımızda meydana gelen bu gelişme, Japon Liderlerinin isteğinden çok batılı ülkelerin güç gösterilerinden dolayı vuku bulmuştur. Japonya’da ki bu gelişmeler önceden denetimi kendi ellerinde tutan Shogunlar kendi askeri donanım ve tecrübeleri Ortaçağ’dan kalma olduğu için haliyle batının teknolojilerine karşı koyamayıp dağılmasına sebep olmuştur. Fakat bu durum ülkede küçük çapta grupların oluşmasını engel olamamıştır. Bu grup aslında yeni gelişmelerden dolayı oluşsa da bireylerin çoğu eski  Tokugawa yönetimine karşıydılar ve son damlanın etkisiyle de Kyoto bölgesindeki yabancı ticaret gemilerine birçok saldırı düzenlediler. Fakat bu kısa süreli  grup, yine batılı ülkelerin gücü karşısında dayanamamış ve cılık olmuşlardır. Yaşanan bu son olay da; Shogunların sonu ve Meiji Döneminin başlamasına sebep olmuştur.

Arkadaşlar, umarım beğenmişsinizdir elimden geldiğince sizleri sıkmayacak bir yazı oluşturmaya çalıştım surç-i lisan ettiysem affola okuduğunuz için teşekkürler ikinci kısımda görüşmek üzere.

Paylaş
Yorum Yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir